Kulağa biraz abartılı gelebilir ama özellikle bir kısım yöneticinin zihinleri şu dönemlerde oldukça karışık, çelişkili ve tehlikelerle dolu. Ekip içinde öne atılmak, baskınlık ve üstünlük sağlamak için kendi içlerinde bir yarış içindeler. Çoğu zaman sahte bir yaklaşım, içgüdüsel olarak işleyen bir çarkın üzerine pervasızca bindiriliyor. Hem de zihinsel ve/veya fiziksel bir yorgunluk çabasına. Bu tarz düşünceler ile rekabetten uzak ve sahte bir vizyonla kendilerini deyim yerindeyse altın bir kafes içine koyarak konfor alanlarını pekiştirme hatta genişletme çılgınlığı içindeler.
Görünürde inanılmaz derecede meşgul olması ile de sanki ne kadar vazgeçilmez birisi olduğunu herkese kanıtlama çabasında. Bu zavallı ruhların birçoğu kibirli veya sürekli dırdır eden kendi davranışlarını gizleme sanatında da ustalaşmışlardır. Ve işin can alıcı noktası ise bir kişi vazgeçilmez olduğunu hayal etmeye başladığı an başarısızlık eğrisi yükselir. Temel mottomuz nedir? Dünya durmadığına göre biz de durmamalıyız. İş dünyası, Kodak gibi liderlerinin tarzlarını ve stratejilerini değişen zamanlara uyarlamada başarısız olan şirketlerin enkazlarıyla dolu. Bu nedenle iş dünyası çevik olmayı, etki yaratmayı, doğru kişi olmayı, doğru zamanda ve yerde, doğru koordinasyonla doğru şeyi yapmayı içerir.
Koordinasyon ve kontrol, genellikle, belirli bir görevde en uygun kişinin liderliği ele aldığı doğal bir esneklikle sağlanabilir. Benzetmek gerekirse liderler, çalışanlar, müşteriler ve tedarikçiler uyumlu bir caz grubu modeli gibidir. Bu model içinde motivasyon, çeviklik, gelişim ve değişim için konumlarımızla uyumumuzu sürekli gözden geçirmemiz gerekir. Örneğin; Askeri açıdan değerlendirdiğimizde bir takım komutanının rolü, personelini gölgede bırakmak değil, esnek ve entegre bir birlik olarak işlev görmelerini sağlamaktır ve bunun farkındalığını yaşamak zorundadır. Mutfak, tiyatro veya sahne sanatlarında da bu durum hemen hemen aynıdır. Çünkü bir yönetmenin görevi, oyunculardan daha iyi olması değil, onları uyumlu bir topluluğa dönüştürmek ve ardından harika bir performans elde etmelerine yardımcı olmaktır. Bu gibi durumlarda zaten kişinin kendi de ışıldar. İşte, bu ruh hali her ekipte her zaman geliştirilebilir ve can alıcı bir nokta olarak özellikle de kurumsal şirketlerde daha da önem arz eder ve gereklidir.
Önemli olan bulunulan pozisyonda neyden sorumlu olduğumuz ve çevremizdeki insanların performansını yükseltmek için neler yapabileceğimizdir. Sanatta, orduda veya bir dizi meslekte hakim olan model budur. Sorulması gereken soru: Bulunduğum konumda, ekibime, işime, vizyonuma değer katacak ne yapabilirim? Sorunun cevabı ve aslında yapılması gereken tek şey zihnindeki bir düğmeyi çevirmek veya kapatmak. İnsanların yeteneklerini kullanma şansı için ekip olarak, birlikte bir bütünün parçası olarak rekabet ettiği bir anlayış yaratmak tercih nedeni olmalıdır. Çünkü hepimizin farklı nitelikleri var ve birlikte güçlüyüz.
Her şirket, yoğun iş birliği ve motivasyon kaynaklı kendi kendini yöneten bir aile, bir ekiptir. Kaynakları paylaşan, birbirlerine yardım eden, değerlere sahip olan ve bu değerleri koruyan bir aile. Bu yaklaşım muazzam bir çalışan bağlılığı, mutlu bir işyeri, iş birliği, aidiyet ve memnuniyet yaratır.
Bu konu da çoğu şirketi engelleyen bir konu daha var: Kusursuz ve sürekli başarılar getiren liderlere yönelik ilkel arzumuz. Geçmişin özlemiyle dolu ve geçmişe takılıp kalan beklentiler. Değişimin sürekli olduğu ve belirsizliğin müttefik olduğu bir dünyada yaşarken sorunlarla başa çıkmak ve gidermek için de kurumsal kültürümüzü şekillendirmemiz gerektiğidir. Buradaki temel nokta ise liderlerin proaktif yaklaşımı ve ekibi ile olan uyumlu etkileşimidir.
Süreç içinde tabii ki liderler de zaman zaman dengesini kaybedebilir ancak durumu toparlayan, yeniden dengeleyebilen yardımcı liderlere ve takımlara sahip olmaları durumunda ekibinden süratle bir destek gelir. Bu nedenle de liderlik, her çalışan tarafından öğrenilmelidir, hatta en azından her kademedeki her yönetici tarafından. Ancak bu şekilde belirsizlikleri anlamlandırabilir ve karmaşık sorunlar karşısında daha güçlü ve daha donanımlı durabiliriz.